Home
Hacettepe University
neuroanatomy
literaturk
youtube
Twitter



Giriş

Antik dönem anatomi tarihinine ilişkin ilk yazılı bilgilere Metropolitan Sanat Müzesinde sergilenen Edwin Smith papirusunda [M.Ö. 1600] rastlanmaktadır. Bu papirusta kalp [cor], damarlar [vasa], karaciğer [hepar], dalak [lien, splen], böbrekler [ren], rahim [uterus] ve mesaneye [vesica urinaria] ilişkin bilgiler bulunmaktadır. Kan damarlarının kalpten geldiği bu papirüste kaydedilen önemli bilgiler arasındadır. Daha geç döneme ait Ebers papirusu [M.Ö. 1550] ise Mısırlıların o dönemde yanlış bir biçimde - kan [sanguis], gözyaşı [lacrima], idrar [urina] ve meni [semen] - tüm vücut sıvılarının kalple bağlantılı olan bu damarlarca taşındığını düşünmekte olduklarını göstermektedir.

Antik Yunanda anatomi çalışmalarının başlangıcında Hippokrat [M.Ö. 460-377] görülür. Hipokrat, genel anlamda kas iskelet sistemi ve böbreklere ilişkin önemli bilgilere sahiptir. Ancak izlemekte olduğu dört sıvı [humorizm, humoralizm] teorisi güncel anatomik bilgilerimizden oldukça uzak ve diseksiyona dayanmamaktadır. Bu nedenle Hipokrat’ın anatomiye katkısı spekülatif ve minimal olmuştur. Buna mukabil Eflatun’un öğrencisi, Büyük İskender’in hocası Aristo ve çağdaşları [M.Ö. 384-322] antik dönemde hayvan diseksiyonlarına [kesisel inceleme] dayanan daha gerçekçi bir anatomik bilgi ortaya koymuşlardır. Örneğin bu dönemde arterler ve venler arasındaki farklar saptanmış, organların birbirleri ile olan ilişkileri de daha kesin bir biçimde ortaya konabilmiştir.

İnsan kadavralarının [ölü beden] kullanıldığı anatomik incelemelere ilk olarak Herofilus’un [M.Ö. 335-280] ve Erasistratus’un [M.Ö. 310-250] Mısır’da [İskenderiye] yaptığı çalışmalarda rastlanmaktadır. Herofilus ve Erasistratus anatominin iki büyük kurucusu olarak kabul edilebilirler. Bu iki antik anatomistten Herofilus İstanbul’da Kadıköy’de [Chalcedon] doğmuştur. Herofilus ve Erasistratus İskenderiye Tıp Okulunun kurucularıdır. Bu iki anatomiste insanlar üzerinde diseksiyon yapma izni verilmiştir. Kadavra diseksiyonları yanında - 600’e yakın - mahkum üzerinde canlı diseksiyonlar [vivisection] yaptıkları bildirilmektedir. İskenderiye o dönemin en önemli tıp ve bilim merkezlerinden biridir. Kütüphanesinde yaklaşık 700.000 elyazması eser bulunmaktadır. Herofilus beyini sinir sisteminin merkezi ve ‘aklın yeri’ olarak tarif etmiştir. Sinirler ve damarların ayrımını yapmış, karaciğer, pankreas, genital organlar, beyin [cerebrum] ve göz [bulbus occuli] üzerinde özellikle çalışmıştır. Bugün bile onun adı ile anılan anatomik yapılar [confluens sinuum, torcular Herophilus] bulunmaktadır.

Antik çağın son büyük anatomisti Bergama’lı Galen [129-(210-216)] dir. Omurilik [medulla spinalis] ve böbrekler [ren] üzerinde özellikle çalıştığı bilinmektedir. Hayvanlar üzerinde yaptığı canlı diseksiyonlarla hazırladığı çizimler kendisini izleyen yaklaşık 1500 yıl boyunca bir kaynak kitap olma özelliğine sahip olmuştur. Bu kaynakların büyük bölümünün Rönesans hekimlerine aktarılana dek korunmasında özellikle Arap bilim adamları önemli rol oynamışlardır. Özellikle köpek [canis] ve maymunlarda diseksiyon yapmasının nedeni, kadavralarda çalışma yapılmasının - sonraki yüzyıllarda da olduğu gibi - dini nedenlerle yasaklanmış olmasındandır. Bu zorunluluk nedeni ile hayvan - özellikle köpek - anatomisinin insan anatomisi ile aynı olduğu farzedilmiştir.

Galen sonrasında anatomi bir duraksama sürecine girmiştir. Bu duraksama Hristiyanlığın kadavra üzerinde çalışma yapmaya izin vermeyen tabuları nedeni ile Doğu Roma İmparatorluğu’nun yıkılışına, ortaçağın sonlarına yada bir başka ifade ile Yeniçağa - Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u Fethine [29 Mayıs 1453 Jülyen, 7 Haziran 1453 Gregoryen, Salı] - kadar sürmüştür. İroniktir ki tüm bilim dallarının ve dolayısı ile anatominin evriminde önemli bir dönemeç olan Yeniçağı açan Osmanlı İmparatorluğu olmasına rağmen, erken modern anatominin temelleri – İbn-i Nefis istisna olmak üzere – Batı’da günümüz İtalya’sında dünyanın en eski üniversitelerinden birine evsahipliği yapan Bologna’da gelişmeye başlamıştır. Bologna’da kadavra üzerinde diseksiyon yaparak erken modern anatominin gelişimine katkıda bulunan üç önemli isim Mondino di Liuzzi, Jacopo Berengario da Carpi ve Alessandro Achillini’dir. Elbette Alessandro Achillini’nin çağdaşı Floransa’lı Leonardo di ser Piero da Vinci anatominin büyük ustalarındandır.

İbn-i Nefis [1213-1288] Şam doğumlu bir Arap bilginidir. Yaptığı postmortem otopsilerle anatomik diseksiyon tekniklerinin gelişimine büyük katkıda bulunmuş, İbn-i Sina ve Galen’in teorilerine eleştiriler getirmiş hemen tüm anatomik yapılara ilişkin pek çok eski bilginin yenilenmesine katkıda bulunmuştur. En önemli eseri olarak bilinen İbn-i Sina Kanun’undaki Anatomi Bilgilerine Yorumlar isimli kitabı dikkat çekicidir. Bu kitap pulmoner ve koroner dolaşımın ilk tanımlandığı kitap olması bakımından önemlidir. Batı dillerine [Latince] çevirileri bulunan kitabın William Harvey [1578-1657] de aralarında olmak üzere pek çok bilim adamını etkilediği bilinmektedir.

Mondino di Liuzzi’nin [1258-1326] sistematik diseksiyonun anatomideki önemini vurgulayan 1315 tarihli De Anatome [Anathomia] isimli eseri, metnin güzelliği sebebi ile sonraki yaklaşık üç asır boyunca tüm Avrupa’da tıp okullarında takip edilen bir kaynak eser olmuştur. Bu eserde Liuzzi vücudu üç boşluk [abdomen, thorax, cranium] ve ekstremiteler olmak üzere bölümlemiştir. Eserde peritona [peritoneum] ‘siphac’ ve omentuma [omentum majus] ‘zirbus’ denilmesi Liuzzi’nin İbn-i Sina [M.S. 980-1037] ve Razi’den [M.S. 865-925] etkilenmiş olduğunun göstergesidir. Mondino ince barsakları duodenum, jejunum ve ileum olarak günümüzdeki şekli ile tarif edebilmişken, kranial sinirlerin yedi çift [n. opticus, n. occulumotorius, n. abducens, n. trigeminus, n. facialis, n. vagus ve n. glossopharyngeus] olduğu şeklinde günümüzdeki sınıflama ile çelişen bulgulara da kitabında yer vermiştir.

Eserleri ile Liuzzi’nin de aralarında bulunduğu pek çok anatomisti etkileyen İbn-i Sina [Avicenna], Belh’te doğup Horasan’da ölmüş büyük bir Türk bilginidir [980-1037]. Yazmış olduğu El-Kanun fi’t-Tıbb [The Canon of Medicine, Qanun] isimli ondört ciltlik eseri ondokuzuncu yüzyıl başlarına dek pek çok İslam ve Avrupa üniversitesinde derslerde okutulmuş bir tıp kitabı niteliğindedir. Kanun’daki anatomik tanımlamalar metin içerisinde hastalıklı vücut kısımlarının bahsedildiği bölümlere serpiştirilmiş olarak okuyucuya sunulmaktadır. Ayrıca bu eserde çok sayıda anatomik tartışma ve aralarında kafa kemikleri arasındaki oynamaz eklemlerin [sutura] ilk çizimlerinin olduğu şekillere de yer verilmiştir.

Kelime anlamı Fransızca ‘yeniden doğuş’ demek olan Rönesans, ondördüncü yüzyılda İtalya’da Floransa’da başlayan ve sonra tüm Avrupaya yayılan bir tarihsel dönemi ifade etmektedir. Pek çoğu bir klişe olarak ‘Rönesans adamları’ olarak nitelenen bu dönemin önde gelen sanatçıları, sanatlarının bir gereği olarak anatomi ile özellikle ilgilenmişler ve bu ilgi büyük bir bilimsel sıçrayışı da beraberinde getirmiştir.

Alessandro Achillini [1463-1512] ayak bilek bölgesinde [tarsus] yedi kemik olduğunu belirten, orta kulakta [auris media] yeralan incus ve malleus isimli kemikçikleri ilk tarif eden, beyinde fornix ve infindibulum olarak isimlendirilen bölgeleri ortaya koyan ve Corpores humani Anatomia [Venedik, 1516-1524], ve Anatomicae Annotationes [Bologna, 1520] isimli kitapları bulunan bir önemli anatomisttir.

Leonardo di ser Piero da Vinci [1452-1519] evrensel deha olarak da isimlendirilen bir anatomisttir. Floransa bölgesinde Vinci’de doğmuştur. Rönesans’ın model insanıdır. İnsan anatomisine olan ilgisinin temelinde hocası Andrea del Verrocchio’nun tüm öğrencilerinin özellikle anatomi çalışmalarının istemesinin büyük etkisi vardır. Floransa’daki Santa Maria Nuova hastanesinde yaptığı diseksiyonlarda insan anatomisine ilişkin, aralarında ana rahmindeki bir fetus’un ilk çizimlerinin de bulunduğu, 200 çizimlik bir hazine bırakmıştır.

Jacopo Berengario da Carpi [1460-1530], 1535 yılında basılan ve Carpi’yi Vesalius öncesinde unutulmaz kılan Anatomia carpi isimli kitapla tanınır.

Andreas Vesalius [1514-1564] anatominin efsane kitaplarından biri olan De humani corporis fabrica isimli eseri nedeni ile modern anatominin kurucusu olarak bilinir. Bu kitap 1543 yılında yayınlanmıştır. Kitapta Vesalius, sfenoid kemiği, temporal kemiğin içyapısı ve vestibulumu, sternum’un bölümlerini, fetal yaşamda işlevsel olan ductus venosus’u, omentum’u, vena azygos’u, mediastinum ve pleura’yı doğru biçimde tarif etmiştir. Nöroanatomi ile ilgili doğru tanımlamaları yanında, hatalı olarak nervus opticus’u birinci, nervus occulomotorius’u beşinci ve nervus trigeminus’u da yedinci kranial sinir olarak tarif etmektedir.

Gabriele Falloppio [1523-1562] Vesalius’un öğrencilerinden biridir. Özellikle temporal kemik anatomisi, orta kulak, fenestra vestibuli ve fenestra cochlea, göz yaşı drenaj yolları ve kadın genital organları ile ilgilenmiş ve kendi adı ile de anılan tuba uterina’yı tarif etmiştir. Nervus facialis ve seyri Falloppio’nun bir başka ilgi alanı olmuştur. İlginç biçimde sifiliz’e bir önlem olarak ıslak bezden yapılan kondom’un etkinliği üzerine çalışmaları vardır.

Renaldus Columbus [1516-1559] Vesalius’un De humani corporis fabrica isimli kitabını bastırmak için ayrılmasından sonra Padua’da onun pozisyonunun devralan önemli bir onaltıncı yüzyıl anatomistidir. Ölümünden önce De Re Anatomica isimli bir kitap yayınlamıştır. Bu kitaptaki önemli bulgulardan biri clitoris’in keşfidir.

Bartolomeo Eustachi [1514-1574] Vesalius ile çağdaş bir diğer önemli anatomisttir. Vesalius ile benzer olarak adı modern anatominin kurucuları arasında yeralır. Çizimlerini içeren kitabı Tabulae anatomicae ölümünden yaklaşık iki yüzyıl sonra basılabilmiştir. Cochleanın ilk detaylı çizimlerini yapmış, stapes ve glandula suprarenalis’leri ilk olarak tarif etmiştir. Orta kulak boşluğunu nasopharynx’e bağlayan tuba auditiva kendisi tarafından tarif edilmiş olup bugün de kendi adıyla anılmaktadır.

Nicholaes Tulp [1593-1674] ismi pek bilinmeyen ancak Rembrandt tarafından yapılan ‘Dr. Nicholaes Tulp’un Anatomi Dersi’ isimli tablosu pek çok anatomi salonunun duvarını süsleyen bir onyedinci yüzyıl anatomistidir. 17. yüzyılda batıda anatomik diseksiyon büyük ölçüde yasallaşmış ve yaygınlaşmıştır. Ancak kadavraların kokuşmadan korunması teknik olarak mümkün olamadığı için çok kısıtlı bir süre diseksiyon yapılabilmektedir.

18. ve 19. yüzyıllar insan anatomisinin büyük ölçüde sistemleştirildiği ve anatomik yapıların isimlendirilerek sınıflandırıldığı yıllar olmuştur. Bu dönem ayrıca anatominin yasal dayanaklarının ve meslek örgütlerinin de şekillendiği dönemdir. 1810 yılında kurulan ve dernek olarak nitelenebilecek olan ilk anatomi topluluğunun katkıları ile İngiltere’de 1832 tarihli ilk Anatomi Yasası parlementoda kabul edilmiştir. Bu yasa anatomik diseksiyon yapmak için anatomistlerin alması gereken bir lisans öngörmesi ve hekimlerin yetiştirilmesinde gerekli olan kadavranın mahkumların cesetleri veya kişinin kendini kadavra olarak bağışlaması ile sağlanmasına izin vermesi ile dikkat çekicidir.

Şanizade Mehmet Ataullah Efendi [1771-1826] ülkemizdeki ilk çağdaş anatomi kitabını yazan hekimdir. Bu kitap [Mirat-ül Ebdan fi Teşrih-i Aza-ül İnsan] II. Mahmut’un emri ile Matbaa-i Amire tarafından [1819] yayınlanmış bir resimli anatomi eseridir. Eserde Latince terminolojinin yanı sıra büyük ölçüde Türkçe terminoloji kullanılmıştır. Fransızca ve İtalyanca’yı çok iyi bilen Ataullah Efendi batıda okutulan pek çok tıp ve anatomi kitaplarının tercümelerini yapmıştır. Bektaşî olduğu gerekçesi ile Tire’ye sürülmüş, kısa bir süre sonra yapılan muamelenin haksız olduğu anlaşılmış ve padişah kendisini affetmiştir. Ancak fermanı kendisine okuyan görevli, ‘itlakınıza (affınıza) ferman getirdim’ diyeceği yerde ‘itlafınıza (idamınıza) ferman getirdim’ deyince kalp krizi geçirerek ölmüştür. Kabri Tire’dedir.

19. yüzyılda Henry Gray [1827-1861] tarafından Anatomy - Descriptive and Surgical adıyla ilk kez basılan anatomi kitabı daha sonra Gray’s Anatomy ismi ile günümüze kadar güncellenerek gelen en popüler anatomi kitabı olmuştur.